Dark'n Stars
İSLAM TARİHİ Yasak
Dark'n Stars
İSLAM TARİHİ Yasak
Dark'n Stars
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dark'n Stars


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSLAM TARİHİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
a-sosyal
..::υzмαη üує::..
..::υzмαη üує::..
a-sosyal


Mesaj Sayısı : 454
Rep Gücü : 870
Doğum tarihi : 08/04/93
Yaş : 31
Lakap : _BY_ACABA_

İSLAM TARİHİ Empty
MesajKonu: İSLAM TARİHİ   İSLAM TARİHİ I_icon_minitimeCuma Nis. 17, 2009 7:34 am

İSLAM TARİHİ

İslam tarihi, İslam dininin 7. yy'da ortaya çıkışından ve İslam Devleti'nin kurulmasından başlayarak modern zamanlara kadar uzanan süreçte, İslam dini, İslam dinini benimseyen bölge ve toplumlar ve bu toplumların İslam çatısı altında ortaya koyduğu şeyleri barındıran tarih kolu. İslam tarihi, İslam inancını hem bir din hem de bir toplumsal müessese olarak ele alır ve çıkan sonuç, olay ve keşifleri bu bağlamda sunar.
Genel olarak Hz. Muhammed s.a.v'in doğuşundan ölümüne kadar geçen zaman, ondan sonraki hilafet dönemi, daha sonraki saltanat devletleri ve modern zamanlarda ortaya çıkan yeni akım ve durumlar ele alınır. Kabaca dört ana parçaya bölünebilse de, farklı yönlerden farklı şekillerde bölünmeler gerçekleşir, siyasi İslam tarihi farklı bir bölünmeyle incelenirken bilimsel keşifleri konu alan İslam tarihi daha farklı bir bölünme içerir.
İslam tarihinin merkezini ve İslam tarihinin altın çağını teşkil eden dönem dinin doğuşundan peygamberin ölümüne kadar devam eden ve İslami kaynaklarda Asr-ı Saadet yani "saadet çağı" olarak adlandırılan dönemdir.

Cahiliye dönemi

İslam dininin peygamber tarafından açıklandığı ve bundan hemen önceki zamandaki Arabistan'a ve genel olarak bu döneme klasik İslam kaynaklarında Cahiliye denir. Bununla birlikte bu daha ziyade İslamî klasik kaynaklarca tercih edilen bir dönemdir ve çağdaş din bilimleri araştırmalarında bu dönemden bahsedilmekle birlikte İslam tarihi içerisinde bu isimle zikredilmez.
İslam'a göre Cahiliye dönemi tam Hz.İsa'ya gelen İncil'in tahrif edildikten sonra, Hz.Muhammed s.a.v'in peygemberliğine kadarki zamana denir. İsimdeki cahiliye tabiri, salt okur-yazarlık veya bilgisizlik anlamında değil de daha geniş ve genel olarak,hakikatin bilgisinden uzak olmak manasını taşır.
Hz.Muhammed s.a.v in dönemi

Çağdaş din bilimlerinde İslam tarihi sıklıkla bu dönem ile başlar. Peygamberin peygamberlik döneminden (yani Kur'an'ın gönderilmeye başlamasından) Abbasi Hilafeti'nin sonuna yol açan 1258'deki Bağdat istilasına kadar süren döneme sıklıkla Klasik Dönem denir ve Peygamberin Dönemi bu Klasik Dönemin ilk kısmını oluşturur.
İslam dininin kabul ettiği son peygamberin peygamberlik görevini alışından ölümüne kadar ki döneme klasik İslam kaynaklarında Asr-ı Saadet yani "saadet zamanı" adı verilir. Asr-ı Saadet kendi içinde 2 ana bölümde incelenir bunlar: Mekke dönemi ve Medine dönemidir. Mekke dönemi daha çok dinin doğuşu, ilk Müslüman topluluk, ahlâki ve dini değerlerin Müslüman topluluk tarafından benimsenişi, var olan dini inanç ile İslam'ın çatışması ve direnişleri içerir. Bu dönem Hicret le beraber sona erer. [Medine] döneminde ise, İslam devletin ve toplumun kuruluşu ile daha siyasi ve toplumsal bir dönem olup, çeşitli savaşlara ve hem siyasal otorite hem de toplumsal refah anlamında yükseliş arz eden bir zaman dilimidir. Bu dönemde bütün Arap Yarımadası Müslümanların idaresine girmiştir.

Emeviler dönemi

Emeviler dönemi 90 yıl kadar devam etti. Emevilerin başkenti Şam'dır. Bu dönemde Halifelik babadan oğula geçerek saltanat haline geldi. Emeviler zamanında İslam devletinin sınırları Atlas Okyanusundan Orta Asya içlerine kadar genişledi. Emevi iktidarı Abbasilerin iş başına gelmesiyle son buldu.

Abbasiler Dönemi

Abbasilerin başkenti Bağdattır. Abbasiler 5 asırdan fazla halifeliği ellerinde tuttular. Abbasiler siyasi alandan çok kültür ve medeniyet alanında gelişme gösterdiler. Zamanla siyasi hakimiyetleri zayıfladı ve Abbasi devletinin sınırları içinde yeni devletler ortaya çıkmaya başladı. Bu durumda Abbasi hükümdarının islam dünyasındaki siyasi hakimiyeti giderek sembolik bir hal almaya başladı.
Halifelik 1258'de Moğolların Abbasi devletini yıkmasından sonra Mısırdaki Memlük Devletinde devam etti. Abbasiler Dönemi'nin sonu aynı zamanda İslam tarihinde sıklıkla kullanılan Klasik Dönem tanımının kapsadığı zamanın da sonuna denk gelir. Bu dönemin sonundan kolonyalizmin yükseldiği 19. yüzyıla kadar süren döneme Orta Çağ Dönemi terimi tercih edilir. Bazı tarihçiler bu dönemi 19. yüzyıl yerine Osmanlı Devleti'nin sürdürdüğü hilafetin kaldırılışına kadar uzatır.

Osmanlılar dönemi

1517'de Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferiyle halifelik Osmanlı Devletine geçti. Mukaddes emanetler istanbul'a getirildi. Osmanlı Devleti'nin yükselişiyle beraber, İslam tarihinde farklı bir dönem başladı. Bu dönemde müslümanlar Viyana önlerine kadar ilerledi. Her ne kadar Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinde olduğu dönemde başka İslam devletleri bulunsa da, Osmanlı Devleti yükseliş ve hatta gerileme döneminde bile daima önemli bir konuma sahip oldu, dünyann değişik yerlerinde yaşayan müslümanlar çoğu zaman düşmanlarına karşı Osmanlı Devletinden yardım istemişlerdir. Osmanlı Devleti başka ülkelerdeki müslümanlara yardım etmek amacıyla Endülüs'ün Müslümanların elinden çıkmasından sonra buradaki Müslüman ve Yahudileri Kuzey Afrika'ya ve Osmanlı topraklarına taşıdı. Fas'ta Portekizliler'le savaştı. Yine Portekizliler'e karşı Endonezya Adalarındaki Müslümanlara yardım etmek amacıyla Portekizliler'le Hint Okyanusu'nda savaştı.
Avrupalıların her alanda güçlenmesiyle beraber, 19. asırın sonları ve 20. asrın başlarında Müslümanların yaşadığı coğrafyanın büyük bir bölümü batılı devletler tarafında sömürge haline getirildi. I. Dünya Savaşının hemen öncesinde dünyada sadece üç bağımsız islam devleti vardı. Osmanlı Devleti İran ve Afganistan. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nı kaybedince başkent İstanbul ve Anadolu'nun bazı yerleri işgal edildi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İtilaf devletleri Türk topraklarından çıkarıldı. Türkiye'de Cumhuriyet ilan edildi.
400 yıldan fazla Türklerin elinde kalan halifelik 3 Mart 1924'te çıkarılan bir kanunla kaldırıldı. Son halife ve Osmanlı Hanedanının bütün üyeleri Sürgüne gönderildi. Son Halife Abdülmecid Efendi1944'te Paris'te sürgünde iken vefat etti. Cenazesi Ölümünden uzun bir zaman sonra Medine'de toprağa verildi.

II. Dünya Savaşı Sonrası

II. Dünya Savaşı'ndan sonra İslam ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başladılar. 20. asrın ikinci yarısında, bağımsızlığını kazanan islam ülkeleri kendi aralarında işbirliğini arttırmak amacıyla, İslam Konferansı Örgütünü kurdular. Günümüzde bağımsız İslam ülkelerinin sayısı 50'yi geçmiş bulunmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://osmanlitarihi.yetkinforum.com
a-sosyal
..::υzмαη üує::..
..::υzмαη üує::..
a-sosyal


Mesaj Sayısı : 454
Rep Gücü : 870
Doğum tarihi : 08/04/93
Yaş : 31
Lakap : _BY_ACABA_

İSLAM TARİHİ Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ   İSLAM TARİHİ I_icon_minitimeCuma Nis. 17, 2009 7:35 am

İSLAMİYETİN DOĞUŞUNDA YAHUDİLER

İslamiyet ,insanlık tarihinde yeni ve son bir din olarak doğarken muhakkak ki insanlar ve toplumlar üzerinde çok büyük değişim ve gelişimlere sebep olmuştur. En mükemmel bir yaşam biçimi olan İslam dini , yayıldığı toplumlarda eski inançlarla çatışmış ,menfaatleri bozulan kitlelerin hedefi haline gelmiştir.
İslamiyetin doğduğu Arap yarımadasında o tarihte 12 yahudi kabilesi vardı. Bu kabilelerin yüzyıllar önce Medine yöresine gelişleri ile ilgili çeşitli söylentiler vardır.
Birinci söylentiye göre o tarihten 12 asır evvel Hz. İbrahim döneminde Yesrib (Medine) bölgesinde yaşamakta olan Amalika kabilesine karşı gönderilen ordu zafer kazanmış ve daha sonra bazı kabileler buraya yerleşmişlerdi.Bu hikayeye göre onlar Araplardan önce bu toprakların sahibi olduklarını iddia ediyorlardı.
Yahudilerin bir başka söylentisine göre MÖ.587 ‘de Irak üzerinden gelen Buhtun-Nasr’ın Kudüs’ü yakıp yıkıp Yahudileri dağıttığı bir dönemde bazı Yahudi kabileleri güneye göç ederek Yesrib (Medine) ve çevresine yerleşmişlerdi .
Diğer bir tarihi gerçek ise şudur : MS. 70 ‘de Romalılar Filistin’deki Yahudileri katletmeye başlamışlar ve bazı Yahudi kabilelerini de 52 sene sonra ( MS.132 ) sürgün ederek uzaklaştırmışlardır. Bu kabileler Medine bölgesine geldiklerinde burada bulunan Arap kabileleri üzerinde hakimiyet kurarak yerleşmişlerdir.
Üç yüz yıl sonra MS.450 veya 451’de büyük Yemen sel felaketi sonucu (Sebe suresinde anılmaktadır) bazı Arap kabileleri kuzeye göç etmişlerdi . Medine’ye hakim olan Yahudiler Evs ve Hazrec isimli iki büyük kabileyi şehre sokmamışlar , onlara toprak vererek çölde yerleşmelerini sağlamışlardı. Daha sonra bu kabile liderlerinden biri Şam bölgesine göç etmiş akraba Gassan kabilesinden yardım istemiş ve Şam’dan kuvvetli bir ordu gelerek Medine’deki Yahudi direncini kırmış ve kalabalık bu iki Arap kabilesi Medine’yi ellerine geçirmişlerdi . Şehirdeki iki büyük Yahudi kabilesi ( Nadir oğulları , Kurayza oğulları ) şehri terk etmek zorunda kalmış ve araları açık olan diğer Yahudi kabilesi ( Kaynuka oğulları ) Medine’de kalmışlardı. Kaynuka’lar Hazrec kabilesinin , Nadir ve Kurayza kabileleri de Evs kabilesinin himayesi altına girmişlerdi.

Yahudilerin dil,giyim adet ve gelenekleri tamamiyle Araplaşmıştı . Arap yarımadasında yaşayan 12 kabileden sadece birinin ( Beni Zavra – İbranice ) dışında hepsinin adı Arapça idi . İçlerindeki birkaç bilgin dışında İbranice bilmezlerdi. Araplarla kız alıp verirlerdi. Dinleri dışında hiçbir fark yoktu. Buna rağmen çok ilginçtir ki asimile olmamışlar Yahudilik şuurunu devam ettirmişlerdi. ( Aynen bizdeki dönme Yahudiler – Sabetaycılar- gibi bulundukları coğrafyanın renklerini taşıyor ,isimlerini alıyor fakat Yahudiliklerini asla unutmuyorlardı )
Görünürde Araplaşmalarına gelince burada rahat yaşayabilmek için başka çareleri yoktu. Yahudilerin , dinlerini yayma gibi bir dertleri de yoktu. Dinlerini milli bir din olarak kabul eder sadece ticari çıkarlarını düşünürlerdi. Allah’a inanırlardı ama para onlar için bir puttu .
Birbirleriyle savaşan çapulcu Arap kabileleri karşısında Yahudiler , ekonomik yönden çok güçlü idiler . Kuzeydeki bölgelere hurma satıp buğday ithal ediyorlardı. Balıkçılık,tavukçuluk ve kumaş dokuma işleri ellerinde olup açtıkları meyhanelerde Şam’dan getirdikleri şarapları satıyorlardı. Medine içinde yuvalanan Kaynuka Yahudileri kuyumculuk,demircilik ve madeni eşya imalatı ile uğraşıyorlardı. Korkunç bir gelir sağlıyorlardı. Fakat asıl gelir kaynakları tefecilikti . Yarımada üzerinde kurdukları tefecilik örgütü ile para ihtiyacı duyan Arapları cazip finans kaynaklarıyla hemen tuzağa düşürüyorlardı. Yüksek faizle borç alan bu insanlar ödeme güçlüğü çekerek bağımlı hale getiriliyor ve ödemede yamukluk yapanlara karşı da raconuna uygun tahsilat yöntemleri uygulanıyordu. Bu yüzden Yahudilere karşı kin, nefret ve eziklik vardı.
Yahudiler hiçbir kabileyi diğer kabileye karşı desteklemezlerdi. Arap kabilelerinin kendi aralarında savaşmaları işlerine geliyordu. Arapların birlik ve beraberlik içinde olmaları onların egemenlik ve servetlerinin yok olması demekti.
Hicretten bir süre önce Medine’de yerleşik iki büyük Arap kabilesi (Evs ve Hazreç ) arasında Buas mevkiinde çok şiddetli bir savaş oldu. Kurayza ve Nadir Yahudileri , Arap Evs kabilesinin müttefiki olarak , Kaynuka Yahudileri de Hazreç kabilesinin yandaşı olarak bu şiddetli çatışmaya katıldılar.
İşte bu şartlar içinde İslam güneşi Medine’ye ulaştı. Yahudiler için en büyük tehlike şimdi başlıyordu. Bu kargaşa ve düşmanlık ortamında yüce Allah’ın güzel elçisi Hz.Muhammed (sav) birbiriyle kanlı bıçaklı olan Evs ve Hazreç kabilelerini islamla şereflendirmiş ve düşman kardeşleri dost yapmıştı. Medine Sözleşmesiyle de toplumsal barışı sağladı ama Yahudilerin kalplerindeki kin ve nefret duyguları hiçbir zaman sönmedi. Yahudiler de bu sözleşmeye imza koymuşlardı ama kısa sürede ahitlerini bozdular .
Evs,Hazreç ve muhacirler arasında kurulan İslam birliği ve kardeşliği Yahudileri telaşa düşürdü. Hazreti Musa gibi kendilerine Allah’a ,peygamberlere ,itaate davet eden bir Peygamber’i kabul etmek milli ve dini tutuculuklarına ters geldi. İnsanlar ve kabileler arasındaki çatışmalardan nemalanan siyasetlerini sürdürmeye bu yeni inancın izin vermeyeceğini görünce korkunç bir mücadele içine girdiler. Günümüzdeki mücadele o günün şartları içindeki mücadelenin makro planda devamıdır.
. Yahudi Nadir oğullarının reisi Ka’b bin Eşref , Bedir savaşıyla ilgili olarak “ Allah’a yemin ederim ki Muhammed , Kureyş’in ileri gelenlerini öldürmüşse eğer , yerin altı bizim için yerin üstünden daha iyidir “ diyordu. Sonra Mekke’ye gidip yenilen Kureyş’lileri tahrik etmek için konuşmalar yapıp , şiirler okudu. Ardından Medine’ye gelerek Müslüman kadın ve kızlarını aşağılayıcı şiirler okumaya başladı. Sonra bu azgın Yahudi , yapmış olduğu fesat ve ahlaksızlardan dolayı Sevgili Peygaber’imizin görevlendirdiği bir adam tarafından öldürüldü .

Bu inanç sisteminin önderi Hz.Muhammed’e suikast düzenlediler . Örtünen bir Müslüman kadını çarşı ortasında zorla soydular. Çıkan çatışmada iki taraftan insanlar öldü. Hz.Muhammed (sav) bizzat Yahudilerin mahallesine giderek onların yola gelmeleri için konuştu. Buna rağmen onlar “ Ey Muhammed ! Sen bizi , o öldürdüğün savaş bilmeyen Kureyş mi sanıyorsun ? Bizimle savaşmaya yeltenirsen cesaretin ne olduğunu görürsün !”
Bunun üzerine Hz.Peygamber mahalleyi abluka altına aldı ve onbeş gün sonunda Yahudi savaşçılar esir edildiler . Yapılan görüşme ve ısrarlar sonucu Kaynuka oğulları tüm mal,silah ve sanayi aletlerini bırakarak Medine’yi terk etmek zorunda kaldılar .
Nadir oğulları Yahudileri de Hz.Peygamber’e düzenledikleri suikast girişiminden sonra şehirden kovuldular.
Bu mücadelelerin en büyük nedeni Yahudilerin siyasi ve ekonomik (faizcilik üzerine kurulmuş ) maddi menfaatlerinin engellenmesidir. İçkiyi , faizi,insanların savaşmasını yasak eden bir düzende Yahudi nasıl semirebilir ki ? Yahudilerin insanlığa olan düşmanlıklarının temelinde bu vardır.
Yahudinin bankacılık,silah sanayi,medya ,içki ve uyuşturucu ticareti, ahlakın bozulması yolunda karşısına çıkan en büyük engel bilinçlenmiş Müslümanlar ve İslam dinidir. İslamiyetin evrensel kitabı olan Kur’an’daki mesajları incelerken ,yüzyıllar da geçse huyları hiç değişmeyen Yahudileri yakından tanıyarak öğrenmekte yarar vardır .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://osmanlitarihi.yetkinforum.com
a-sosyal
..::υzмαη üує::..
..::υzмαη üує::..
a-sosyal


Mesaj Sayısı : 454
Rep Gücü : 870
Doğum tarihi : 08/04/93
Yaş : 31
Lakap : _BY_ACABA_

İSLAM TARİHİ Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ   İSLAM TARİHİ I_icon_minitimeCuma Nis. 17, 2009 7:36 am

Arabistan ve Vehhabiler

İlk yaratılmış insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem ile Arabistan toprakları üzerinde Hazret-i Âdem’den sonra birçok peygamber geldi. Bunlardan Hazret-i Nuh, insanlığın ikinci babasıdır. Araplar, Hazret-i Nuh’un üç oğlundan biri olan “Sam”dan türemişlerdir. Bu yüzden ülke toprakları üzerinde ilk yaşayanlara “Samiler” adı verilir.

Samiler’den sonra gelenlere, Arab-ı aribe dendi. Himyer, Gassan ve Hire gibi bir takım devletler kuruldu. Eski Araplarla, yeni gelenlerin karışması neticesi, Arab-ı müsta’ribe meydana geldi. İslamiyet’ten evvel, Araplar çeşitli kabileler halinde yaşarlardı. Bunların en şereflisi Kureyş, bunun içerisinden de Haşimi kolu sayılıyordu. Hazret-i Muhammed, bu koldan gelmekteydi ve 610 yılında İslam dinini tebliğe başladı. 630 yılında Mekke fethedildi.

Hazret-i Muhammed 632 yılında vefat edince Dört Halife (632-661) devri başladı. Bahreyn, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Afrika, Kafkasya ve Horasan fethedildi. Dört Halife devrinden ve Hazret-i Hasan’ın altı aylık hilafetinden sonra, devlet idaresi 662 yılında Emevilere geçti. Sicistan, Afganistan, Semerkant, Erzurum, Kıbrıs, Girit, Sicilya, Buhara, Harzem, Hint toprakları Malatya ve Türkistan fethedildi. Sınırlar Atlas Okyanusu ve Fransa içlerinden Türkistan’a kadar uzandı.

Emevi Halifeliğinden sonra, 750′de Abbasi Halifeliği devri başladı. Fakat Abbasiler her geçen gün kuvvet ve itibarını kaybediyordu. Çeşitli iç isyanların ve toprak kayıplarının yanında, Moğol felaketiyle 1258′de fetret devrine girildi. Üç senelik fetret devrinden sonra, Abbasilerin Mısır’daki halifeliği 1517 yılına kadar devam etti.

Arabistan Yarımadası, Sultan Birinci Selim Han (1512-1520) zamanında, Osmanlı hakimiyetine geçti. Sultan Selim Hanın 1517′deki Ridaniye Muharebesiyle Mısır’ı alıp, Memluk Devletine son verdikten sonra, bu devletin nüfuzu altında bulunan Mekke ve Medine havalisi de Osmanlı hakimiyetini tanıdı. O sırada Mekke emiri bulunan Şerif Berekat bin Muhammed Hasani, derhal henüz on iki yaşında bulunan oğlu Şerif Ebu Nümey’i, elçilik heyetiyle Mısır’a göndererek Osmanlı padişahına tazimlerini arzla Mekke’nin anahtarlarını takdim etti.

Şerif Ebu Nümey, Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han tarafından da kabul edildi. Şerif Ebu Nümey’e hil’at giydirilerek, padişahın elini öptü. Şerif Berekat’a Mekke emirliği menşuru yazılıp, oğluna verilen hediyelerle Mekke’ye gönderildi. Mısır hazinesinden Mekke emirine maaş bağlandı. Ayrıca Şerif Ebu Nümey ile beraber Mekke ve Medine ahalisine dağıtılmak üzere, padişah tarafından 200.000 altınla bol miktarda zahire gönderildi. Bunları Emir Muslihiddin ile Mısır’dan iki kadı götürüp, mahallerinde dağıtmaya memur edildiler.

1517 yılından itibaren Mekke ve Medine’deki camilerdeki hutbelerde, Osmanlı padişahlarının adları zikredildi. Emir tayinleri de Osmanlı padişahlarınca yapılırdı. Mekke emiri olan şerif vefat eder veya azil yahut istifa ile makamı boşaldığı zaman, yerine tayin olunacak yeni emir, şeriflerin seçimleri Mekke kadısıyla Mısır, Şam ve Cidde valilerinin arz ve inhaları üzerine padişah tarafından tayin edilirdi. Emir tayini, dört yüz yıldan fazla bu usulle yapıldı.

Osmanlılar bölgeyi imtiyazlı halde tuttular. Mübarek belde olması dolayısıyla ahalisine ziyadesiyle yardım edip, manevi ve sanat değeri yüksek pek çok eserler yaptırdılar. Arabistan ahalisi, Osmanlıların hakimiyetinde kaldıkları 1517-1918 yılları arasında bolluk içinde yaşayıp, ihtiyaçları ziyadesiyle karşılandı.

1737 yılında Abdülvehhab oğlu Muhammed’in yaymaya başladığı Vehhabilik yolu, Arabistan’daki sükuneti bozdu. Bu yol siyasi bir hal de alınca; Osmanlı Devletine karşı bölgedeki Bedevilerin desteğinde 1791′de isyan ettiler. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi ile harp ettiler. Sayısız Müslümanı öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını aldılar. Bunlar 1801′de Mekke’ye saldırdılar. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi, bunları şehre sokmadı. Mekke etrafındaki Arap kabileleri de Vehhabi oldu.

1803′te Taif’e girdiler. Taif’teki Müslümanlara işkence edip, kadınları ve çocukları acımasızca öldürdüler. Hac mevsiminde Mekke’ye de saldırdılar. Şehre giremediler. Şerif Galib Efendi, Cidde’ye girince Sü’ud bin Abdülaziz antlaşmayla şehre girdi, türbe ve mezarların hepsini yıktırdı. Suudiler, Şerif Galib Efendiyi yakalamak için Cidde’ye gittiyse de Osmanlı askerinin mukavemetinden geri çekildiler. Mekke’de işkence, zulüm, soygun artınca, Şerif Galib Efendi, Cidde’den şehre gelip Vehhabileri kovdu. Yemen dağlarına kaçtılar. Kaçarken çok zulüm, soygun yaptılar. Şerif Galib Efendinin tavsiyesiyle Beni Sakif Kabilesi de Taif’teki Vehhabileri şehirden kaçırttılar.

Vehhabiler, Yemen dağlarındaki cahil, vahşi köylüleri toplayıp, kuvvetlerini arttırarak tekrar Mekke’yi kuşattılar. Şehir açlık sebepiyle teslim oldu. Yine şehirde çok zulüm ve tahribat yaptılar. Mübarek beldelerdeki zulüm ve tahribat, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşanın 1812′de Cidde’ye gelmesi ve Mekke’ye asker göndermesine kadar devam etti.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, Vehhabilerin merkezi Deriyye’yi 1818′de fethedip, Vehhabi Emiri Abdullah ibni Suud ile dört oğlu ve ileri gelenlerini esir alıp, İstanbul’a gönderince, bunlar idam edildi. İngiltere bölgede fitne çıkarıp, Osmanlı Devleti içinde isyan başlatmak istediyse de 1857′de barışla etkisiz hale getirildi. 1860 yılında bütün emirler devletin itaatı ve terbiyesi altına sokuldu.

1897′de Suudilerin lideri olan Abdülaziz er-Reşid, Vehhabiliği tekrar faal hale getirdi. Riyad, Kasim, Büreyde şeyhleri, El-Mühenne köyünde bulunan Abdülaziz bin Suud bin Faysal ile anlaştılar. Abdülaziz bin Suud, 12.000 hecinli ile Kuveyt’ten Riyad’a geldi. 1902′de bir gece Riyad’a girdi. Abdülaziz ibnür-Reşid’in Riyad Valisi Aclan’ı bir ziyafette öldürdü. Zulümden yılmış olan halk, bunu emir yaptı. Üç sene çeşitli muharebeler yapıldı. Abdülaziz ibnür-Reşid öldürüldü. 1915′te Osmanlılar işe karışarak, Abdülaziz bin Suud, Riyad kaymakamı olmak üzere barış yapıldı. Sonra Reşidiler ile Suudiler arasında Kasim’de harp olup, Abdülaziz bin Suud mağlup oldu.

1918′de Abdülaziz bin Suud, İngilizlerin teşviki ile bir beyanname yayınladı. Mekke’ye ve Taif’e saldırdı. Fakat, bu şehirleri Şerif Hüseyin Paşadan alamadı. 1924′te İngilizler, MekkeEmiri Şerif Hüseyin bin Ali Paşayı yakalayıp, Kıbrıs’a götürdü. İngilizlerin bu hareketinden sonra, Abdülaziz bin Suud, 1924′te Mekke’yi ve Taif’i rahatça ele geçirdi. Suudiler, İngilizlerin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayınca, Osmanlı Devletinden sonra halifelik makamına sahip olmak istedilerse de başaramadılar.

İbn-i Suud, 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığını kurdu. 1953 yılında ölümünden sonra, yerine oğlu Suud bin Abdülaziz geçti. 1964′te tahtan indirildi. Yerine kardeşi Faysal getirildi. 1977′de sarayında yeğeni tarafından öldürüldü. Yerine kardeşi Halid geçti. O da 1982′de ölünce kardeşi Fahd geçti.

Suudi Arabistan 1948, 1967 ve 1973 yıllarında vuku bulan Arap-İsrail harplerine katıldı. İngiltere, Fransa ve ABD’den milyarlarca dolarlık silah, malzeme, savaş uçakları, güdümlü mermiler alındı. 1990 ortalarında Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesine karşı olan Suudi Arabistan, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için harekete geçen “çok uluslu güce” üs vazifesi yaptı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://osmanlitarihi.yetkinforum.com
 
İSLAM TARİHİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» TÜRK İSLAM TARİHİ
» İSLAM ÖNCESİ TÜRK TARİHİ
» TÜRKİYE TARİHİ
» OSMANLI TARİHİ
» Kadınlar Gerçek Değeri İslam'da Buldu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Dark'n Stars :: | Eğitim & Öğretim | :: | Tarih |-
Buraya geçin: