Dark'n Stars
Resullerin Daveti Yasak
Dark'n Stars
Resullerin Daveti Yasak
Dark'n Stars
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dark'n Stars


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Resullerin Daveti

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Administratör
..:: уöηєтι¢ι ::..
..:: уöηєтι¢ι ::..
Administratör


Mesaj Sayısı : 828
Rep Gücü : 2103
Doğum tarihi : 20/02/93
Yaş : 31
Lakap : |__IssIz_AdaM__|

Resullerin Daveti Empty
MesajKonu: Resullerin Daveti   Resullerin Daveti I_icon_minitimePerş. Nis. 23, 2009 6:03 pm

RASULLERİN DAVETİ VE KAVİMLERİN HELAKİ

Yeryüzü Rasul Duasında…

Yeryüzünde var olan her şey can çekişiyor.

Gece, yeryüzünün üzerine çullanan karabasanların yanında adeta bir nur…

Gündüz, aşikâre işlenen ahlaksızlığa tanıklık ettiği için utanıyor…

Toprak bağrında diri diri gömülen kız çocuğunu barındırdığı için yasta…

Taşlar, putlara malzeme yapıldığı için hüznünden dolayı bağrından
nehirler fışkırıyor, bazen de Allah korkusuyla yerlerde yuvarlanıyor…

Geceyi katleden, gündüzü boğan, toprağı sıkan, taşları ağlatan taşlardan bile daha duygusuz olan İNSAN!

Yeryüzüne muazzam bir denge koyan Rabbe karşı gayet cüretkâr bir
ifadeyle “Bu Bana Bilgim Sayesinde Verildi!” diyerek kafa tutan pek
nankör insan!

Kendisine emanet olarak teslim edileni zimmetine geçirdiği halde emaneti sahipsiz bırakan cahil insan!

Bir damla hakir sudan yaratıldığı halde, halkı sınıflara ayırarak kendisini zirveye oturtan mağrur insan!

Dünyaya sahip olmak için değil şahid olmak için geldiğini unutan umursamaz insan!

“Kıyametin kopacağını hiç zannetmem” diyerek kendisini ebedi bir âlemden koparıp sonlu bir âleme mübtela kılan insan!
Ahseni takvim üzere yaratıldığı halde tüm ahlaki değerlerini ve
fıtratını yalanlarcasına esfeli safilin olmaya gönlünü vermiş insan!

Kendi fıtratını bozmuş, tüm değerleri de hak ettiği yerden kopararak
layık olmadığı yerlere mahkûm ettiğinden dolayı karada ve denizde fesad
çıkaran fesatçı insan!

Kısacası Yaratana açık bir harb ilanında bulunan insanın, adına medenilik dediği karanlık çağlar…

Yeryüzü Duasına Rabden İcabet…

Ve işte tam bu sırada yani yeryüzünün acıyla kıvrandığı ve utandığı bir
anda merhametli Rab’ den bir selam gibi yeryüzünü güldüren insan,
insanlar…

Seçilmişler, seçkinler, kurani ifadeyle Rasuller yani gönderilenler…

Gök ehliyle yer ehlini buluşturan davet erleri…

Ölmüş yeri dirilten yağmur misali ölmüş olan kalpleri dirilten Rahmani sesin yankısı elçiler…

Zalim kavimden uzaklaşınca yapayalnız bir ağacın gölgesinde “Ya Rab!
Katından indireceğin her hayra muhtacım!” diyerek Rabbe muhtaçlığı en
büyük zenginlik olarak gören Musa Peygamber!

Daracık kuyularda küçücük yüreğiyle büyük bir emaneti taşıyan,
kendisine hayâsızlık teklifinde bulunulunca“Ya Rab! Zindan Bunların
beni davet ettikleri şeyden daha sevimli!” diyerek zindanı sarayın
rahat yataklarına tercih eden Yusuf Peygamber!

Gece, gündüz, gizli, açık, bazen tek tek bazen toplu uyardığı halde
davetine cevap verecek birkaç müslümandan başkası çıkmayınca “Ya Rab!
Ben mağlup oldum, bana yardım et!” diyerek güçsüzlüğünü Rabbine şikâyet
eden Nuh Peygamber!

“Rabbi ona teslim ol deyince, Şüphesiz ben âlemlerin Rabbine teslim
oldum!” cümlesiyle gösterdiği teslimiyetini biricik oğlunu bıçağın
altına yatırarak bu teslimiyetin ispatını yapan İbrahim Peygamber!

Bıçağın altına yatarken ölüme değil düğüne gidermiş gibi gayet sakin ve
rahat bir ifadeyle “Babacığım emrolunduğun şeyi yap, şüphesiz beni
sabredenlerden bulacaksın!” diyerek İbrahim’i teslimiyeti nesliyle
ölümsüzleştirecek olan İsmail Peygamber!

Bin bir çile ve dert yoldaşı olup, sıkıntılar bedenini sarınca “Ya Rab!
Bana büyük bir zarar dokudu!” diyerek şifa kapısını isyan ile değil
sabırla çalan Eyyub Peygamber!

Ve… İbrahim’i teslimiyetin, Eyyubi sabrın temsilcisi olsun diye
âlemlere Rahmet olarak gönderilen, Taif dönüşü “Gücümün azlığını ve
kuvvetimin zayıflığını sana şikâyet ediyorum!” diyerek bir an olsun
Allah’tan ayrı bir nefesi olmadığını tüm âleme ispatlayan Muhammed
(a.s)!

Rabbimizin de buyurduğu gibi “Zekeriya’yı da an… Elyasa’yı da
an…Davud’u da…” diyerek hepsini anıp Salat ve selam onlara olsun
diyoruz…

Ve Davet Başlıyor…

“Celalim Hakkı için biz her ümmete “Allah’a ibadet edin, Tağuttan kaçının diye bir rasul gönderdik…”

Her ümmete gönderilmiş olan rasulün elinde aynı Rabden gelen aynı ferman: “Allah’a ibadet edin, Tağuttan kaçının!”
Yani İsrailoğullarına gönderilen Musanın, Semuda gönderilen Salih’in, Medyen’e gönderilen Şuaybın da dilinden dökülen cümle bu…

Hakeza Zekeriya’nın, Yahya’nın, Davud’un, Suleyman’ın… Ve tüm Rasullerin! Garib değil mi?

Tarihte yaşayan her kavim farklı bir ahlaksızlığın numunesi olması karşısında tebliğe kalkış noktası bir!

“Allah’a ibadet edin ve Tağuttan kaçının!”

Erkek erkeğe bir ilişki söz konusu olduğu zaman bu ahlaksızlıkla
bütünleşmiş olan Lut Kavmine Lut’un ilk tebliği bu:”Allah’a ibadet edin
ve Tağuta kulluktan kaçının!”

Tüm akıl melekelerini işlevsiz bırakarak, kendilerine ne bir fayda ne
de bir zarar vermeye güçleri yetmeyen putlara halisane bağlılıklarını
sunan putperest kavme İbrahim’in ilk tebliği bu: “Allah’a ibadet edin
ve Tağuta kulluktan kaçının!”

Halkı sınıflara ayırarak, sırf yanında fakir ve kimsesizler var diye
Nuh’un davetine icabet etmeyen Nuh kavmine Peygamberlerinin ilk tebliği
bu: “Allah’a kulluk edin ve Tağuttan kaçının!”

Dünyaya bağlılığı ile sembolleşen, dünyayı ebedilik yurdu zannederek
dağlardan evler yontup lüks bir hayat ve müreffeh bir yaşam için varını
yoğunu ortaya koyan, ölçüde ve tartıda eksiklik yaparak hile ve
düzenbazlıkları kendilerine yol edinen ve daha nice nice pislikleri
içinde barındıran tüm kavimlere peygamberlerinin ortak daveti işte bu
fermandı:

“Allah’a ibadet edin ve Tağuttan kaçının!”

Diğer Bir ifadeyle LAİLAHEİLLAH deyin ve kurtulun!

“Allah’a İbadet Edin ve Tağuttan Kaçının” Ne Demekti?
O’nlar Bir Ümmetti Geldi Geçti…

Rabbimiz bizlere Kuranda bazı kavimlerin hakikatlerini bu cümleyle açıklar:

“Onlar bir ümmetti geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de
kendi kazandığınız vardır. Siz onların amellerinden sorulacak
değilsiniz.”

Ancak bizler bu ayeti her okuyuşumuzda sanki özellikle ayetin başını ve
sonunu bayraklaştırır her ne hikmetse ortasını es geçeriz.

“Gelip geçen bir ümmet” olduğundan dolayı dikkate almaz, “Siz onların
amellerinden sorulacak değilsiniz” diyerek de “nasılsa ben o kavmin
içinde değildim, bütün bunlar yıllar önce yaşanmış hikâyelerdi deyip
anlatılanlardan ders almak eylemini bir kenara bırakıverir de “bize ne
onlardan.” Dercesine yanlarından gelip geçeriz.

Ayetin önemli bir bölümü olan

“Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız vardır.” Kısmında ise hiç kafa yormayız.

Evet onlar gelip geçmiş bir ümmetti ancak basit hikayeler değildi. Evet
bizler onların içinde değildik ancak şuan nasıl bir toplum içinde
olduğumuz önemliydi. Evet bizler onların yaptıklarından sorumlu
değildik ancak şuan öylesi bir toplumun içinde isek kimin safında
olduğumuz önemliydi. Nuh’un, İbrahim’in, Lut’un safında mıydık? Yoksa
ahlaksız kavmin safında mı? Ki bunların her biri bir tarafın sembolüydü.

Nuh demek Cennet demekti… Karşı taraf Cehennem…

İbrahim demek Hak demekti… Karşı taraf Batıl…
Lut demek edep ahlak demekti… Karşı taraf hayâsızlık ve pislik…

Şuayb demek adalet demekti… Karşı taraf dolandırıcılık…

Saflar Ayrılıyor…

“Ad kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik.”Ey Kavmim!”dedi. “Allah’a
kulluk edin. Ondan başka bir ilahınız yok!Hala siz O’nun azabından
sakınmayacak mısınız?.”

Evet Nuh (a.s) tebliğine Ey Kavmim diyerek başladı!

Yani ey içlerinde bir ömür sürdüğüm, her halime şahid olan, bizzat
kendi içlerinden gönderildiğim biri olarak sesleniyorum size, türedi,
hiç tanımadığınız biri olarak değil!

“Allah’a kulluk edin!”

Yani Hayatınıza karışmaya yetkili, hayatınıza yasa koyma hakkını elinde
bulunduran olarak O’nu görün! O’na boyun eğin, O’nun karşısında
boyunlarınızı bükün! Başkalarının huzurunda eğilip de izzetinizi,
şerefinizi yitirmeyin… O’nun önünde boynunuzu bükün de yükselin!

Zira Sizin ondan başka ilahınız yok ki! Yani O’ndan başka huzuruna
gidebileceğiniz, aman dileyebileceğiniz, size rızkınızı gönderecek,
suyunuz çekildiği zaman suyunuzu getirecek, alıp verdiğiniz nefesi
temin edecek, bir başka ilah yok ki…

Eğer acilen ilahınızın farkına varıp kulluk yarışına başlamazsanız
üzerinize gelecek bir günün azabından korkuyorum. Çünkü sizin ilahınız
yaradılış gayesine aykırı davrananları hak ettikleri cezaya çarptıracak
kadar azabı şiddetli ve adil olandır.”

Verilen cevap ise her gönderilen elçiye verilen ve artık yeryüzünün de her an şahid olduğu bir cevaptı…
Ve bu cevabın sahipleri kavmin ileri gelenlerinden başkası değildi:

“Kavminden ileri gelenler: “Muhakkak biz seni açık bir çılgınlık içinde
görüyoruz ve gerçekten biz seni yalancılardan zannediyoruz.!” dediler.”

Hud (a.s) tüm bu hakaret içeren sözlerin karşısında yine aynı yumuşaklık ve içtenliğiyle şöyle cevap verdi:

“Ey Kavmim! Bende bir çılgınlık yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbi
tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiklerini
tebliğ ediyorum ve ben sizin için emin bir nasihatçiyim.

Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıta…

Bu şu demekti: “Nedir bu söylediklerin Ey Hud? Neler saçmalıyorsun?
Aramıza gelip birlik olan cemaatimizi dağıtmak mı istiyorsun? Neler
saçmalıyorsun? Hayata yasa koyan ilahın tekliği de ne demektir? Hayata
yasa koyma hakkı biz seçkinlerden başkasına ait değildir.

Devam edecek. (İnşaLLah)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://dark.nstars.org
 
Resullerin Daveti
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Dark'n Stars :: | Genel KonulaR | :: | Dinimizi Tanıyalım |-
Buraya geçin: